Bir adam Tanrı''yı aramaya karar verdi. Evrenin ne sebeple yaratıldığı konusunda derin bilgiye sahip olduğunu iddia eden ve Tanrı''nın insanlardan ne istediğini açıklayabileceğini söyleyen bilgeleri arayıp buldu.
''Peki bunları size kim öğretti'' diye sordu adam bilgelere; ''Tanrı''nın kendisi mi?''
Bilgeler pek çok güzel ve derin söz söylediler, ama hiçbiri dört bir yanlarına anlattıkları bunca şeyi onlara kimin öğrettiğini tam olarak tanımlayamadı. Böylece adam, orada pek çok şey öğrenerek geçirdiği birkaç günün ardından yolculuğuna devam etme kararı aldı.
Yolculuğu sırasında bir vadiye ulaştı. Oradaki köylüler, hemen yakındaki bir dağda, Tanrı''nın oraya yaklaşan herkesle konuştuğunu iddia ediyordu.
Adam hemen sözü edilen dağa gitti. Üç gün boyunca dua edip oruç tutarak orada bekledi, ama Tanrı görünmedi. Dördüncü gün gelip çattığında adam çaresizlik içindeydi, sonunda dayanamayıp bir çığlık attı:
''Neredesin?''
Adamın sesi cevap olarak yankılandı: ''Neredesin?''
İşte o andan itibaren adam anlamıştı; Tanrı da aynı soruyu soruyor ve onu arıyordu.
Kültür ve düşünme
Sufi geleneği nehri bir kayıkla geçmekte olan bir filozofun hikayesini anlatır...
Filozof, nehri geçerken kayıkçıya bilgisini göstermek istedi.
''Horbiger''in metinlerini biliyor musun?''
''Hayır,'' diye cevap verdi kayıkçı. ''Ama işimi iyi yapmak için doğanın bana öğrettiklerini biliyorum.''
''Peki öyle olsun, ama şunu da bil ki; bu metinleri bilmiyorsan hayatının yarısını kaybetmişsin demektir!''
Tam nehrin ortasına geldiklerinde, kayık akıntının etkisiyle bir kayaya çarptı ve batmaya başladı. Kayıkçı hemen kıyıya doğru yüzmeye girişti, ancak dönüp baktığında filozofun boğulmak üzere olduğunu gördü.
''Ben yüzme bilmem,'' diye bağırdı filozof çaresizlik içinde. Ve ekledi: ''Sana Horbiger''i bilmediğin için hayatının yarısını kaybettiğini söylemiştim, ama şimdi ben nehirdeki akıntı gibi basit bir şeyi anlayamadığım için tüm hayatımı kaybediyorum!''
Gündüz ve gece
Üstad, öğrencilerini çevresine topladı ve onlara ''Gecenin tam olarak ne zaman sona erdiğini nasıl anlarsınız?'' diye sordu.
''Güneşin ilk ışığını gördüğümüz zaman'' diye cevap verdi hepsi bir ağızdan.
''Hiç alakası yok. Gece, kardeşimizin gözlerinin içine bakabildiğimiz ve onun yanımızda olduğunu görebildiğimiz zaman biter. Veya yataktan bir gün önce yaptıklarımızdan hiç pişmanlık duymayarak kalkabildiğimiz zaman... Ya da bedeli ne olursa olsun, her zaman Tanrı''nın bizden istediği şekilde hareket edeceğimizi kendimize söyleyebildiğimiz zaman.
''Bunları yapabildiğimiz güne kadar, dışarıda güneş pırıl pırıl parlıyor da olsa, içimizdeki gece sürecektir.''
Zuan Ziu doğadan bahsediyor
Kış geldiği zaman, ağaçlar yapraklarının döküldüğünü görünce üzüntüyle iç geçiriyor olmalı. Kendi kendilerine şöyle diyorlardır: Bir daha asla eskisi gibi olamayacağız.
Elbette. Yoksa kendilerini yenilemenin ne anlamı kalır? Yeni çıkacak olan yaprakların kendi kişilikleri olacaktır, onlar yeni gelen ve bir öncekiyle asla aynı olmayacak bir yaz mevsimine ait olacaklardır.
Yaşamak değişmektir; ve mevsimler bize bu dersi her yıl tekrar öğretir. Değişim bir depresyon döneminden geçmek demektir: Eskiden olduğumuz şeyi unutmak zorundayızdır ve yeni geleni de bilemeyiz. Ama biraz sabırlı olursak, bahar sonunda mutlaka gelir ve o zaman çaresizce geçirdiğimiz kışı unuturuz.
Değişim ve yenilenme hayatın kanunlarıdır. Sadece bize mutluluk getirmek için var olan şeyler yüzünden acı çekmektense, onlara alışmak daha iyidir.
Yazan: Paulo Coelho
Kaynak : www.aksam.com.tr
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment